02 Kasım 2012

Siz mi düşündünüz? Emin misiniz?


Girdi ve Çıktı
Biz insanlar herhangi bir konuda bir görüşe, yargıya düşünceye sahip olmak, yani bir sonuç çıkarmak için verilerden yararlanırız. Yani aslında bilgisayarlar gibiyizdir. Edindiğimiz enformasyon girdi, bunun sonucunda ürettiğimiz düşünceler ise çıktıdır.

Çok basite indirgeyecek olursak, pencereden baktığımızda yağmur yağdığını görmemiz girdi, dışarı çıkarken bir şemsiye almamız gerektiğini düşünmemiz de çıktımızdır.

Şimdi bu konu ile ilgili birkaç örnek daha vermek istiyorum.

BP
Biliyorsunuz BP’nin sebep olduğu bir çevre felaketi oldu. Koca Meksika Körfezi petrolle kaplandı. Bu felaketle ilgili son bilginiz nedir?

Muhtemelen son 6 aydır BP mevzuunu hiç hatırlamadınız. Çünkü bununla ilgili hiçbir enformasyona rastlamıyorsunuz. (Ben söyleyeyim. Meksika körfezinde yaşam bitti. Petrol katmanlarını parçalamak için denize döktükleri milyonlarca ton kimyasal asit yağmurları olarak tepemize yağmakta... ama konu bu değil)

İran örneği
Amerika İran’ın nükleer silah ürettiğini veya üretmeye hazırlandığını iddia ediyor? Bu konudaki son bilginiz nedir?

Peki ya bu konuda kendi kendinize sorduğunuz son soru ya da aklınızdan geçen son düşünce nedir?

Mesela “İran bağımsız bir ülkedir, neden nükleer silah üretmesin?” olabilir mi?...

ya da “Yahu bu Amerika’da her şeye burnunu sokuyor, yarın biz nükleer silah üretsek bize de saldırırlar mı? sorusu olabilir mi?

Yoksa “İran gerçekten nükleer silah üretiyor mu?” sorusu mu?

Muhtemelen en çok bu son soruyu sordunuz.

Çünkü her yerde sadece bu soru soruluyor ve sanki sorulacak tek soru buymuş gibi bir durum var ortada.

Farkında mısınız?
Öz olarak bugün beslendiğimiz en önemli iki enformasyon kaynağı var. Biri televizyonlar, ikincisi Internet.

Televizyonlar, malum yurtdışı haberleri, yurtdışı haber ajanslarından alırlar. Sonra hükümetle aralarını iyi tutmalıdırlar vs… dolayısı ile bunların da hangi haberi yayınlayacaklarına, hangilerini yayınlamayacaklarına karar verenler büyük şirket ve hükümetlerdir. Bu yüzden de hikayedirler. Ama hiç değilse arada bir birbirleri ile çelişirler de biz de farklı bir bakış açısı ediniriz.

Internet’te ise durum daha da vahimdir. Bir Google vardır ve bir Google vardır. Neyi okuyacağımıza, neyi okumayacağımıza, dolayısı ile hangi konuda hangi türden ve hangi tezi savunan enformasyon ile besleneceğimize ya da beslenmeyeceğimize (dolayısı ile nasıl düşüneceğimize) o karar verir.

Ve tüm bunları o kadar akıllıca yapar ki; biz düşüncelerimizin gerçekten bize ait olduğuna kesinlikle emin oluruz. Zaten egomuz da başka türlüsüne dayanamaz. Ama gerçek bu değildir. Düşüncelerimizi biz değil, girdiler üretmektedir. Çünkü beynin, beyni yoktur. O sadece bir araçtır… Girdi… Çıktı… Input… Output…

Uzun lafın kısası:
Kimseye tavsiyede bulunmaktan hoşlanmam… Ancak ben ne yapıyorum paylaşabilirim. Enformasyon kaynaklarımı çeşitlendiriyorum. Arada bir de küçük ve yerel TV’leri ya da Katmandu TV’yi izliyorum. Bing, Yahoo ve Yandex’i de ve özellikle arkalardaki sayfalarına da bakarak kullanıyorum. İnsanlarla konuşuyorum. Olaylara ve olgulara “tüm bu olanlar tutarlı mı?” sorusu ile yaklaşıyorum ve tabii paranoyaya bağlamıyorum. Ancak bu kadarcığı bile o kadar şaşırtıcı ve hatta eğlenceli olabiliyor ki… isterseniz deneyin.

Hoşçakalın

Not : Bu yazı ilginizi çektiyse ve tabii izlemediyseniz "Wag The Dog" filmini mutlaka izleyin...

Demokrasi

Translate